2. Bölüm Ümit Özdağ'ın Savunması (29.04.2025)

Ana Resim

Sayın Hâkim;

Bu Haçlı Seferleri Türk milletini geriletmiş, Türk ordularını ve Türk devletini yıpratmış, Anadolu’nun vatanlaşmasını geciktirmiş ancak hiçbir zaman Türk ordularını yenememiş ve Anadolu’nun Türk milletine yurt olmasını engelleyememiştir. Haçlı Seferleri’ni aşan Osmanlı Türklüğü, Anadolu’da sağlam temeller üzerine oturunca 1352’de Avrupa’ya ilk adımını atmıştır. Türk ordularının Rumeli’de ilerlemesinin karşısına yine Haçlı Orduları çıkmıştır. Sırpsındığı Savaşı (1364), Birinci Kosova Savaşı (1389), Niğbolu Savaşı (1396), Varna Savaşı (1444), İkinci Kosova Savaşı (1448), Türk ordularının Haçlı Ordularına karşı kazandığı zaferlerin isimleridir. 

Yahya Kemal Beyatlı, Türk tarihinin o muhteşem yüzyılını şöyle ifade eder:

 

“Bin atlı, akınlarda, çocuklar gibi şendik.   

Bin atlı, o gün dev gibi bir orduyu yendik. 

 

Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi “İlerle!”

Bir yaz günü geçtik, Tuna’dan kafilelerle.”

 

Rumeli’ye ilk adımı atmamızdan yüz bir sene sonra İstanbul, Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmiştir. İstanbul’un Fethi’nin, aynı zamanda bir Türklük şuuru olduğunu, dönemin tarihçisi Aşıkpaşazade Derviş Ahmet Âşıkî'nin şu satırlarında buluruz; “Fethin evvel Cuma günü Ayasofya’da Cuma namazı kılındı. Ve hutbe-i İslam okundu. Sultangazi Mehmet adına kim ol Murat Gazi Han oğludur. Ve ol Gazi Mehmet Han oğludur. Ol dahi Sultan Beyazıd Han oğludur. Ve ol dahi Murat Gazi Hünkâr oğludur. El Halil Gökalp nesli kim Oğuz Han oğludur.”

 

Sayın Hâkim;

İstanbul fethedilirken dönemin tarihçisi Aşık Paşazadenin, Oğuz Han’a atıfta bulunmasındaki, Tuğrul Bey’in Abbasi Halifesine yazdığı mektuptaki, Divan-ı Lügat-ı Türk’teki Prens Kaşgarlı Mahmut’un temsil ettiği Türklük bilincinin, dört yüz elli sene sonra Fatih Sultan Mehmet Han’da da yaşadığını göstermektedir. 

 

Türk ordularının Haçlı Ordularını yenerek, Avrupa içindeki ilerlemesi devam etmiştir. 1521’de Belgrad fethedilmiştir ve bugün bize duygusal olarak çok uzak gelen Belgrad için dedelerimiz sevgi dolu türküler yakmışlar:

 

“Belgrad kal’ası, Zemlin ovası,

Atlısı geçemez değil ki yayası”

 

1526’da Nazlı Budin, Türk Devletinin ve milletinin ruhunun bir parçası olmuştur. Budin’i fethetmeden önce 29 Ağustos 1526’da kazanılan Mohaç Meydan Muharebesi, Türk Milleti’nin zihnine şu dizeler ile kazınmıştır:

 

“Çadırlar toplansın, tuğlar dikilsin,

Tekbir sedaları arşa yükselsin.

Tuğlar başa geçsin Gülbank çekilsin.

Destur saldıralım düşman eline,

Destur saldıralım Macar eline.”

 

Kızıl Elma artık Viyana’dır! Budin’de, doğudan batıya sıralanan yedi cami inşa eden Osmanlı Türkleri, en batıdaki caminin adını, Kızıl Elma cami koymuşlardır. 1529’da Viyana kuşatılmıştır. Bunlar olurken Avusturya Arşidükü 1. Ferdinand'ın elçisi Ogier Ghislain de Busbecq, Avrupa’nın karşı karşıya olduğu Türk Milletini şu cümleler ile değerlendirmektedir: 

“Topraklarımıza hücum edenler bizim bildiğimiz zafer kazanma yöntemlerini bilmeseydi kuvvetleri bizim kuvvetlerimize denk olsaydı ve buna rağmen bu düşmanlara göğüs germeseydik bize korkak denilebilirdi. Fakat bu düşman Tanrı’nın gazabı sonucunda bize karşı gönderilmiş eski zamanlarda Attila büyük babalarımız zamanında Timur şimdi de Osmanlı tufanı gibi bir beladır.”

 

Özetle Fatih Sultan Mehmet, Türk olduğunu nasıl biliyor ise Avrupalılar da; Attila, Timur ve Osmanlı’nın Türk olduğunu bilmektedir. 

 

Sayın Hâkim;

1529’da Viyana’yı kuşatan Osmanlı Türk ordusu, yüz elli dört sene sonra, 1683’te Viyana’yı, 2. kez kuşatmıştır. Dünya tarihinde yüz elli dört sene yaşayan devletlerin sayısı az iken, bir milletin, bir ordunun, Kızıl Elmasını gerçekleştirmek için yüz elli dört sene sonra tekrar aynı şehri kuşatmasının tarihte bir başka örneği yoktur. Ünlü psikiyatrist ve uluslararası çatışma çözümleyicisi Prof. Dr. Vamık Volkan bu iki kuşatmanın Viyana’nın zihnini nasıl şekillendirdiğini şöyle anlatıyor: 

 

''Geçen yıl -2006'da- Viyana Üniversitesi’nde eğitim verdim. Ansızın farkına varıyorum ki Viyana Kuşatması bir adım ötede dokunuyorsun o geliyor, hafızalarda o var.”

 

Viyana, Avrupa; Türk Kuşatmasını hiç unutmadı. Bir görevi de Türk ordusunun gelip gelmediğini kontrol etmek olan gözetleme kuleleri, ancak 20. yüzyılda yıkıldı. 1683’te Türk Milleti’nin; Birleşik Hristiyan Avrupa karşısında Viyana önünde başlayan geri çekilişi, 1686’da Nazlı Budin’in kaybıyla sonuçlandı. Yüz elli sene sonra; İstanbul, Üsküp, Bursa kadar Türk olan Nazlı Budin düştü. Türk Milleti, Balkan Savaşı mağlubiyetini yaşayana kadar, 1912’ye kadar, Nazlı Budin travmasını aşamadı. 

 

Bugün de tarih şuuru yüksek insanlarımız için Budapeşte Nazlı Budin’dir. Bir iş adamı arkadaşım Budin’e gidiyor. Budin’i savunurken şehit düşen ve mezar taşına “Kahraman Düşman” diye yazılan, Arnavut Abdurrahman Abdi Paşa’nın başında Fatiha okurken, hüngür hüngür ağlıyor. Aynı mezarın başında ben de dua ettim, gözyaşı döktüm. O ziyaretim sırasında, Budin’de uzun yıllardır yaşayan bir Türk iş adamı ile sohbet ederken bana, hafta sonları Tuna üzerindeki Kızlar Adası’nda koşarak spor yaptığından bahsetti. Sordum, “O adaya neden Kızlar Adası deniyor, biliyor musun?” “Hayır, bilmiyorum.” dedi. Anlattım; “Budin Kuşatması devam ediyordu ve şehrin düşeceği anlaşılmıştı. Türk ordusu, Budin’de yaşayan otuz bin Türk kadını gemilerle tahliye etmek için adada topladı ama bu tahliye olmadan düşman gemileri, adaya çıkarak kadınları esir aldı. Otuz bin Türk kadını, Avrupa’da esir pazarlarında köle olarak satıldı.” dedim.  Arkadaşım ağlayarak “Bir daha o adaya ayak basmayacağım” dedi. 

 

Sayın Hâkim; 

O Türk kadınları yüzlerce ağıt yakmıştır. O ağıtlardan birisinde, Razi Kadın şöyle ağlamaktadır.

 

Esir olduk kaldık bunda kimimiz,

Arşa çıktı bizim âh ü zarımız,

Aramızda şehid oldu çoğumuz,

Kıyamet gününü gördük diyesiz.

 

Ben Razi Kadınım, oldum zârıcı,

Her karanlığa bir aydınlık verici,

Elimde kalmadı, altınla inci,

Yanık derdim, yoktur derman diyesiz.

 

Nazlı Budin’in kaybının ortaya çıkardığı travma, bütün devlet coğrafyamızda yüzlerce sene şu mısralar ile ifade edildi:

 

Ötme bülbül ötme, yaz bahar oldu.

Bülbülün figânı, bağrımı deldi.

Gül alıp satmanın, zamanı geldi.

Aldı Nemçe, bizim nazlı Budin'i.

 

Çeşmelerde abdest alınmaz oldu,

Camilerde namaz kılınmaz oldu,

Mamur olan yerler, hep harap oldu,

Aldı Nemçe, bizim nazlı Budin'i.

 

Budin'in içinde uzun çarşısı,

Orta yerde Sultan Ahmet Camisi,

Kâbe suretine benzer yapısı,

Aldı Nemçe, bizim nazlı Budin'i.

 

Budin'in içinde Serdar kızıyım,

Anamın babamın iki gözüyüm,

Kafeste besili kınalı kuzuyum,

Aldı Nemçe, bizim nazlı Budin'i.

 

Cephane tutuştu aklımız şaştı,

Selâtin camiler yandı tutuştu,

Hep sabi subyanlar ateşe düştü,

Aldı Nemçe, bizim nazlı Budin'i. 

 

Serhatlar içinde Budin'dir başı,

Kan ile yoğrulmuş toprağı taşı,

Çerkez Alemdar'dır şehitler başı,

Aldı Nemçe, bizim nazlı Budin'i.

 

Kıble tarafından üç top atıldı,

Perşembe günüydü güneş tutuldu,

Cuma günüydü Budin alındı,

Aldı Nemçe, bizim nazlı Budin'i.

 

Viyana önünden 1683'te başlayan geri çekiliş, on altı sene süren savaştan sonra Karlofça Anlaşması (1699) ile sonuçlandı. Kanuni’nin ölümünden yüz otuz üç sene sonra, Osmanlı padişahı ilk kez toprak kaybetti. Türküler ile 1071’den 1683’e kadar ilerleyen bir ordu ve bir millet, şimdi ağıtlar ile geri çekilmektedir. Artık anneler ağıt ninniler söylemektedir:

 

“Uyan yavrum sabah oldu,

Kuşlar eyler figanı.

Baban şehit geçti artık,

Uyumanın zamanı.

Nenni yavrum nenni nenni,

Serhatlar bekler seni.”

 

Karlofça bugün Kuzey Sırbistan’da küçük bir kasaba. Anlaşma, Karlofça Kasabası’nın kuzeyinde, küçük bir tepenin üzerine kurulan bir çadırda imzalanmış, çadırın dört kapısı varmış. Türk heyeti güney kapısında, Alman heyeti kuzey kapısında, arabulucu olan devlet heyetleri de doğu ve batı kapılarından girmişler. Sonra çadırı temsilen dört kapılı bir kapı yapılmış tepeye. 1999’da Karlofça Anlaşması’nın üç yüzüncü yılında anma toplantısına Türk Büyükelçisi de davet edilmiş. Türk büyükelçisi, “Eğer kilitli tutulan güney kapısını açarsanız gelirim” cevabını vermiş. Düzenleme komitesi “olur” cevabını verince, Türk Büyükelçisi kılıcını kuşanan askeri ateşe ile birlikte güney kapısından üç yüz sene sonra tekrar girmiş. O günden sonra kapı yine kilitlenmiş. Batı Dünyası, Türk milletine karşı duyduğu kin ve korkuyu, ruhunun derinliklerinde yaşatmaya devam ediyor.

 

Karlofça mağlubiyetini, 1718'de Venedik ve Avusturya ile imzalanan Pasarofça Anlaşması izlemiş. Sonra 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile Kırım’ın kaybı yaşanmıştır. 

 

19. yüzyıl İlber Ortaylı'nın ifadesi ile “İmparatorluğun en uzun yüzyılı”dır. Yıkılış ve soykırım yüzyılıdır. Mora İsyanı ve bir gecede on iki bin Türk'ün katledilmesi, 1812'de Gagavuz Yeri'nin Rus ordusu tarafından işgali, Belgrad'ın düşmesi (1815). 

 

Belgrad. Bize ne kadar yabancı ne kadar uzak bir kent ismi değil mi? 

 

Sayın Hâkim; 

Belgrad’a 1977 yılında gitmiştim. Daha doğrusu Belgrad’dan bir Şubat günü geçmiştim. Soğuk, puslu bir kentti. Sevmemiştim. Oysa dedelerimiz bu kenti çok sevmişler. Bu kent için çok, çok fazla kan dökmüşler. Çok ağıt yakmışlar. O ağıtları okuyunca dedelerimizden utanmıştım.

 

“Belgrad’dan yola çıktım, sabah 5 idi,

Kuran’ımla martinim bana eş idi.”

 

Ya da

 

“Belgrad yolu uzun urgan,

Üstümüzde yoktur yorgan.

Ağla benim enneceğim,

Ben Belgrad’da kaldım kurban.”

 

Belgrad Kalesi’ni çeviren hendeklerin, kan ile dolu olduğunu ifade eden mısraları okuduğumda, yıllar sonra çok duygulanmıştım. Ve 1977’de Belgrad’dan geçerken sevmediğim için kendimden utanmıştım. Sonra Belgrad Kalesi’ni ziyaret ettim. Ve kan ile dolan o hendekleri gördüm. İmparatorluğun en uzun yüzyılı, en acı yüzyılıdır.

 

1877-1878 Türk-Rus Savaşı (93 Harbi) ile çöküş daha hızlanmıştır. 93 Harbi’nden Plevne Müdafaasını anlatan şu mısralar aklımızda ve kalbimizdedir:

 

“Tuna Nehri akmam diyor,

Etrafımı yıkmam diyor.

Şanı büyük Osman Paşa,

Plevne’den çıkmam diyor.” 

 

1912-1913 Balkan Savaşı ile Rumeli’den tasfiye edilmemiz; Bursa, Konya gibi Türk kentleri olan Selanik’in, Üsküp’ün düşmesi… Bu sefer Selanik için ağıt yakarız:

 

“Vapurun halkasına,

Denizin dalgasına,

Ben yârimi yolladım,

Selanik kavgasına.”